12 Ocak 2014 Pazar

BENİ VURAN JAPON VATOZU




Güneşi kuçaklarken
Japonya ile ilk tanışmam ilkokul sonu-ortaokul başına denk geliyor.Taksimdeki hilton otelde Japon tanıtım günleri etkinliğine babam tarafından habersizce götürülüp,standlarda duran kimonolu mankenleri,yerel çalgıları ve tam hatırlamadığım birçok kültürel metayı görüp,ilk kültür şokumu yaşadığım gündü.Hatıra olarak, dil altı arpı diye nitenlendirebileceğim(İstiklalde herkesin bir kere denk gelmiş olacağı abinin god father'ın en bilinen film müziğini çalarak satmaya çalıştığı o alet işte) ufak bir anı bile vermişlerdi giderken.Sonra onu kaybettim.


Lise yıllarında abimin çalıştığı firma Çin menşeili bir firma ile ortak iş yürütüyorlardı ve yine tesadüf olarak iş bitminde abim vesilesiyle Kato enstrumantal cdsi ve kırmızı püskülleri olan bir süs yollamışlardı.Biraz dinledim sonra o cd'de kayboldu.Kırmızı püsküllü süs ise geçen günlerde kırıldı.Ama ben püsküllerinden apayrı enstalasyon yaptım.

Kahvaltıda sanat yiyiyorum
Üniversitede japon sineması ve tabii animeyle tanıştım.Zaten yabancılaşma benim doğuştan gelen bir hasarım olduğundan hep kendimi yakın hissedecek bir kavram arayıp durduğumdan kelli,bana doğal gelen dışa vurumlarına,duygularını ifade ediş/edemeyiş tarzlarına tutuldum. Alıştığım en basit görsel kodlamanın bile orada değiştiğini öğrendikten sonra, (beyaz ve kırmızı rengin yorumlanması gibi ) uzak doğu kültürüne-sanatına olan göbek bağımı hissetmeye başladım.Tabii başta Miyazaki ve Kim ki Duk sağolsun japon kültürüne yönelmiştim bile.Sonrası zaten hep Naruto hep Shonnenjump :)

Bide bu var tabii


Sanat Tarihi dersinde ucundan azıcık sözü geçen uzak doğu'nun az bilinen görsel algısı,batının kapitalizm ile yoğrulmuş rönesansına,baroğuna,rokokosuna ağır bastı ve ben artık yolda japon görsem "ben seni çok seviyorum yaaa" diye boynuna sarılacak hale geliverdim.Tabii bir japona yapılmayacak hareketler listesinde ilk 5'e girer bu boynuna sarılma durumu, bunu da sonra öğrendim.


Okulu bitir, işe başla, depresyona gir-çık derken arada çıtır çerez animeler,mangalar,japon kültürüne ait makaler derken bu bağ güçlendi ve yaklaşık 1 senedir ateşli bir tutkuyla Japon çöpü görsem bakar,araştırır oldum.Kendimce evde Kana öğrenmeye başladım(daha bitiremedim de ).Haftada illaki 1 gün gidecek param olmasada uçak bileti,hostel bakıp duruyorum.Körü körüne japon candır demiyorum lakin çok merak ediyorum.


Herşeyi araştıramadım öğrenemedim (ingilizce kullanmaya kullanmaya eridi gitti) gidip yerinde görmek istiyorum.Fakat araştırdığım kadarıyla,kendimden emin olarak diyebilirim ki son yılların hit trendi olan manga,anime ve oyun japon denizinde bir balina.(küçümsemiyorum balinada büyük balık sonuçda)


Japonya yıllarca bir midye hayatı sürdüğünden Türkiye'de globalleşme rotasını batı yönüne doğru seçtiğinden,biz japonya'yı Barış Manço ile tanıdık.Bu tanışmanın biraz pr olduğunu aslında Barış Manço'nun bir halk konserinde tamamen organizatörler aracılıyla orada bulunduğu, o kadar kalabalığın sadece Manço'yu dinlemeye gitmedikleri, sonrada düzelttiğim yanılgılardan.Japonlar Türkleri seviyor düşünceside bence milli gazdan öte değil ki gazı en iyi biz biliriz.


Şimdi hedefim Japonya'da sinema üzerine yüksek lisans yapmak,yapılacaklar listemde bundan önce gerçekleştirilmesi gereken konular var ama birgün buna da sıra gelecek umarım.


Belki dinlemek istersiniz diye Yukarıda sözü geçen Kato virtiöz'ünün bir eseriyle veda ediyorum.